Bir tırmanış klasiği

Tarih: Ağustos.2002
Yer: Ararat dağı, Doğubayazıt
Ekip: Umut BEKTAŞ, Hasan ÇAĞDAŞ

1/3

Temmuz - Ağustos.2002
 

 


Kars havaalanından Iğdır'a, "THY - IĞDIR" yazan, ancak THY ile bir bağlantısı bulunmayan bir servis ile gidilebiliyor ıssız ve kesinlikle ağaçsız bu yolculuğun bedeli kişi başına on milyon. Iğdır, ilk uyandırdığı izlenimlerle modern bir kasaba görünümünde. Sosyal yaşam oldukça modern ve canlı. Hemen herşeyi bulabileceğiniz bir süpermarket Doğubayazıt dolmuşlarının kalktığı köşenin oldukça yakınında. Doldukça kalkan bu dolmuşlar ile seyahatin bedeli kişi başı iki milyon. Yol boyu sıkça yapılan kontrollerde sıkılmamak için kimliğinizi yanınızda bulundurmanız şart. Bir ara nereye koyduğumu bir türlü bulamadığım kimliğim nedeniyle oldukça neşeli (!) anlar yaşadık. Iğdır ile Doğubayazıt arasına dağın fotoğraflarını çekmeyi de unutmamak lazım. Doğubayazıt, üç ülke sınırının kesiştiği bir noktada bulunması, ayrıca İshak paşa sarayı, meteor çukuru, Nuh'un gemisi ve Ağrı dağı nedeniyle oldukça turist çeken bir yer. Sırt çantalarımız nedeniyle derhal turist muamelesi görüyoruz, "helooo" ve aleyüm hello. Türk olduğumuz anlaşıldığında biraz hayal kırıklığı oluşuyor. Turistin de yabancısı makbul güzelim memleketimde. Sıkı bir pazarlık sonucu dağın eteğinde bulunan Ele (Eli) köyüne gitmek için bir Murat 131 sahibi ile kırk milyona anlaşıp yola koyuluyoruz. Tırmanış ile ilgili herhangi bir soruyla karşılaşmıyoruz, askeri kontrol noktalarını sorunsuzca geçiyoruz. Hedefimize, yüklü yürümeyle üç buçuk saatlik bir mesafede ilk sorunumuz oluşuyor ve aracımız bozuluyor. Tatsız bir pazarlık sonucu anlaştığımız paranın bir kısmını vererek yürümeye başladık. Çanta yirmi ila yirmibeş kilo arasında ve hayallerimizde düz yolda yürümek yoktu. Saat sekiz sularında, güneş batmak üzereyken Eli köyünün biraz üstünde ilk kampımızı kuruyoruz. Sivrisinekler inanılmaz. Civarda yaşayanların ilgisini çekiyoruz. Mehmet, soyadını bilmiyoruz, otuz yaşlarında, onu sağ elindeki, bir av kazası sonucu oluşmuş ciddi yara izinden tanıyabilirsiniz. Çocuklarından bir kısmı ile birlikte geliyor, çay demlemiş. Çok dostça davranıyorlar, sohbet muhabbet, çocukların okulundan, turizmden işlerimizden laflıyoruz. Bu arada at ile gelen birileri yüklerimizi taşımayı teklif ediyorlar, 4200 kampına kadar yüzyirmi milyon öneriyorlar. Iğdır'dan sonra, buralarda endaze yok gibi, makul fiyatı olan birşeye rastlamak mümkün değil. Üstelik red cevabını kabul etmemek gibi bir alışkanlık da var. Mehmet bizi bu dertten kurtarıyor ve muhabbetimiz devam edebiliyor. Burlarda kimse birbiri ile Türkçe konuşmuyor, yanlız bizimle iletişebilmek için, yabancı dil kıvamında kullanılıyor. Saat on gibi ilk günün sonunu buluyor ve uykuya yumuluyoruz.