4600
gibi tamamen buluta girdik, görüş mesafesi zaman zaman çok azalıyor,
beş on metreden fazla birşey görünmüyordu. 4700'e kadar şiddetli bir
rüzgar ve sertçe, dolu kıvamında atıştıran kara maruz kaldık. Bulutların
geçişine göre hava bir an için açılıyor ve etrafı görmek çok güzel oluyordu,
bu anlarda motivasyonumuz inanılmaz artıyordu. Ancak hemen gelen yeni
bulut "hadi etrafına bakacağına çıkışa devam et" diyordu. 4750 metredeki
buzlarla kaplı tepeciğin bulutun içinde yavaşça belirmesi, kendimizi
bir bilim kurgu filminde hissetmemizi sağladı. Bu noktadan sağa doğru
devam ederek azalan eğimden zirve yamacına girdik. Zirveye vardığımızda
saat beş buçuk gibiydi. Bulutlar yüzünden etrafımızı göremediğimiz için
fazla oyalanmadan dönüşe geçtik. Kısa molalar verip çikolata tıkınarak
gerçekleştirdiğimiz iniş, bulutların da yukarıda kalmasıyla hızlanarak
devam etti. Yorgunluğumuzu artması, karın kramponların altına yapışarak
sürekli zorluk çıkartması ve sol tarafımızın Öküz deresi olmasının da
oluşturduğu durumdan dolayı 4400 civarında kramponları çıkartarak taşlık
kısımdan alçalmaya devam ettik. Kampa vardığımızda saat yedi buçuk ile
sekiz arasıydı. Çok yorulmuştuk, zar zor birer çorba çakıp, yattık.
Olanca yükümüzle 4200 kampını terkederek aşağıya inmeye başladığımızda
saat sabah dokuz civarıydı. 3200 kamp yerindeki derecikte yıkanarak
yemek yedik, güneşlendik. Ele köyüne geldiğimizde az ileride, bahçesinde
bir hyundai galloper'ın bulunduğu evdeki insanların, uzaktan hararetle
el ve kollarını sallayarak bizi çağırmalarının sebebini az sonra anlayacaktık.
Buralarda niyetler pek değişmiyor. Biraz sonra Umut'un "size de zahmet
olacak" sözüne "ne zahmeti canım, parasıyla tabii ki" diye karşılık
veren ve dağın sahibi olduğunu iddia eden bu zatın arabasında Doğubayazıt'a
doğru yol almaktaydık. Kararmak üzere olan havaya bakıp, ilçeye kadar
yürümek fikri, yorgun bedenlerimiz tarafından kafamızdan atılıyor, bunun
yerine adamcağızın para kazanmak üzerine çeşitlemelerine ne kadar sinirlensek
de katlanmamızı sağlıyordu. Adamın gelecek sene Ele'deki arazisine otel
yapma planları ve buna benzer amaçlar için siyasete soyunması da cabası.
Üstelik kendisinden rehberlik, konaklama ve taşıma gibi paket bir hizmet
almadan "dağına" çıkmış olmamız onu ziyadesiyle kızdırmıştı. Bize ne
kadar kızmış olsa da Doğubayazıt'a geldiğimizde "özel indirim" yaptırdığı
bir otele yerleştirmekten geri kalmadı. Orada tanıdıklarla karşılaşmamız
hoş bir sürpriz oldu. Ertuğrul ve Orhan iki değişik grup getirmişler,
zat-ı muhteremin lojistik hizmetlerinden yararlandırıyorlardı. Ticari
amaçlı çıkışlar için gerçektende en uygun yöntem. Kars üzerinden geri
dönmek fikri can sıkıcı görünüyordu. Van ise tek dolmuş ile ulaşılabilir
bir seçenekti. Şansımızın keyfi yoktu, şehirlerarası telefon bağlantıları
kesik olduğu için Kars biletini Van'a çevirtme işi gece yarısını buldu.
Ancak sadece yedek için yer ayırtabildik. Ayrıca kentin iki güzide bankasının
da ATM leri çalışmıyordu. Van yolu bu yolculuğun üzerine çok iyi geldi,
görsel bir şölen gibiydi. Van gerçekten de modern bir şehir. Hele bütün
yedekliğimize rağmen o günkü uçakta yer bulabilmemiz harikaydı. İnsanın
THY de uçan pilot tanıdığının olması ve bir diğerinin de "olum niye
söylemiyosun sabahtan beri" şeklinde davranabilmesi gerçekten güzel
şey.
|
|
|
|
|