Bir tırmanış klasiği

Tarih: Ağustos.2002
Yer: Ararat dağı, Doğubayazıt
Ekip: Umut BEKTAŞ, Hasan ÇAĞDAŞ

3/3

Temmuz - Ağustos.2002
 

 


4600 gibi tamamen buluta girdik, görüş mesafesi zaman zaman çok azalıyor, beş on metreden fazla birşey görünmüyordu. 4700'e kadar şiddetli bir rüzgar ve sertçe, dolu kıvamında atıştıran kara maruz kaldık. Bulutların geçişine göre hava bir an için açılıyor ve etrafı görmek çok güzel oluyordu, bu anlarda motivasyonumuz inanılmaz artıyordu. Ancak hemen gelen yeni bulut "hadi etrafına bakacağına çıkışa devam et" diyordu. 4750 metredeki buzlarla kaplı tepeciğin bulutun içinde yavaşça belirmesi, kendimizi bir bilim kurgu filminde hissetmemizi sağladı. Bu noktadan sağa doğru devam ederek azalan eğimden zirve yamacına girdik. Zirveye vardığımızda saat beş buçuk gibiydi. Bulutlar yüzünden etrafımızı göremediğimiz için fazla oyalanmadan dönüşe geçtik. Kısa molalar verip çikolata tıkınarak gerçekleştirdiğimiz iniş, bulutların da yukarıda kalmasıyla hızlanarak devam etti. Yorgunluğumuzu artması, karın kramponların altına yapışarak sürekli zorluk çıkartması ve sol tarafımızın Öküz deresi olmasının da oluşturduğu durumdan dolayı 4400 civarında kramponları çıkartarak taşlık kısımdan alçalmaya devam ettik. Kampa vardığımızda saat yedi buçuk ile sekiz arasıydı. Çok yorulmuştuk, zar zor birer çorba çakıp, yattık. Olanca yükümüzle 4200 kampını terkederek aşağıya inmeye başladığımızda saat sabah dokuz civarıydı. 3200 kamp yerindeki derecikte yıkanarak yemek yedik, güneşlendik. Ele köyüne geldiğimizde az ileride, bahçesinde bir hyundai galloper'ın bulunduğu evdeki insanların, uzaktan hararetle el ve kollarını sallayarak bizi çağırmalarının sebebini az sonra anlayacaktık. Buralarda niyetler pek değişmiyor. Biraz sonra Umut'un "size de zahmet olacak" sözüne "ne zahmeti canım, parasıyla tabii ki" diye karşılık veren ve dağın sahibi olduğunu iddia eden bu zatın arabasında Doğubayazıt'a doğru yol almaktaydık. Kararmak üzere olan havaya bakıp, ilçeye kadar yürümek fikri, yorgun bedenlerimiz tarafından kafamızdan atılıyor, bunun yerine adamcağızın para kazanmak üzerine çeşitlemelerine ne kadar sinirlensek de katlanmamızı sağlıyordu. Adamın gelecek sene Ele'deki arazisine otel yapma planları ve buna benzer amaçlar için siyasete soyunması da cabası. Üstelik kendisinden rehberlik, konaklama ve taşıma gibi paket bir hizmet almadan "dağına" çıkmış olmamız onu ziyadesiyle kızdırmıştı. Bize ne kadar kızmış olsa da Doğubayazıt'a geldiğimizde "özel indirim" yaptırdığı bir otele yerleştirmekten geri kalmadı. Orada tanıdıklarla karşılaşmamız hoş bir sürpriz oldu. Ertuğrul ve Orhan iki değişik grup getirmişler, zat-ı muhteremin lojistik hizmetlerinden yararlandırıyorlardı. Ticari amaçlı çıkışlar için gerçektende en uygun yöntem. Kars üzerinden geri dönmek fikri can sıkıcı görünüyordu. Van ise tek dolmuş ile ulaşılabilir bir seçenekti. Şansımızın keyfi yoktu, şehirlerarası telefon bağlantıları kesik olduğu için Kars biletini Van'a çevirtme işi gece yarısını buldu. Ancak sadece yedek için yer ayırtabildik. Ayrıca kentin iki güzide bankasının da ATM leri çalışmıyordu. Van yolu bu yolculuğun üzerine çok iyi geldi, görsel bir şölen gibiydi. Van gerçekten de modern bir şehir. Hele bütün yedekliğimize rağmen o günkü uçakta yer bulabilmemiz harikaydı. İnsanın THY de uçan pilot tanıdığının olması ve bir diğerinin de "olum niye söylemiyosun sabahtan beri" şeklinde davranabilmesi gerçekten güzel şey.