Aconcagua

Nafiz Balcı
Hasan Çağdaş

Arjantin 2001

Bölüm I

 

Arjantin yollarında
11 Ocak günü Ankara'dan yola çıktık. İstanbul ve Paris aktarmalarını takiben Buenos Aires'e vardık. 21 saat uçmak, hava alanlarında beklemek, uykusuzluk, saat farkı ve okyanus üzerindeki fırtına bizi çok yormuştu.
O kadar çok tribulansa giriyorduk ki artık uçakta mı yoksa trende mi yolculuk yaptığımızı karıştırmaya başladık. Bunun yanısıra içinde bulunduğumuz gripal durum derinleşmiş, ikimiz de Buenos Aires'e vardığımızda perişan hale gelmiştik. Uçaktan sersemlemiş bir halde indik. Pasaportları damgalattık. Olanca yükümüzle hava alanının otoparkından kalkan belediye otobüslerini beklemeye başladık. Bu kadar yük ile belediye otobüsüne binmek epey ızdırap verici olacaktı. Nafiz bir türlü kafasını toplayıp hangi otobüse bineceğimizi hatırlayamıyor, kimseyede soramıyordu. Sonunda 205 numaralı otobüs binip Ezezia'nın merkezine, oradan banliyö treni ile merkez garına ve son olarak da metro ile Independencia'ya, otobüs terminalinin 500 mt yakınına, ulaştık. Bu sırada saat 11 civarındaydı. Saat 20.30 için Mendoza'ya gidecek otobüse bilet aldık. O saate kadar şehri gezdik. Şehir, geniş meydan ve yolları, mimarlık dergilerinden fırlamış görünümdeki binaları ile oldukça şık bir atmosfer oluşturuyordu. Eski ve yeni yapıların birbirlerine kaynaştırılmasında gösterilen ustalık ise "vay be " dedirtecek düzeydeydi. Birşeyler yedik. Ne yiyeceğimiz konusunda derin derin düşündükten sonra çok orijinal bir karar verip, Burger King'de hamburger yedik:) Karnımız doyunca uykumuz da geldi, şehir merkezindeki parkta çimenler üzerinde uyuduk. Buradaki parklarda, çimenlere yatmak, uyumak, şezlong atıp bikini ile güneşlenmek mümkün. Yaz sıcağı, uyku, Nafiz'e zorla aldırdığım aspirin ve bira iyi gelmişti. Akşama kadar kendimizi epeyce toparladık.
Mendoza'ya otobüs biletimiz "semi-cama" (yarı yataklı) türündendi. Bu servislerde koltuk aralıkları oldukça geniş ve öndeki koltuğun arka kısmındaki bir parçayı indirerek şezlong benzeri bir koltuğa sahip oluyorsunuz. Ayrıca bu servis sıcak akşam yemeğnizi de ikram ediyor, neredeyse uçak kadar konforlu. Yaklaşık 13 saat süren 1067 km lik yolculuğu da uyuyarak geçirdik
.
Mendoza
Mendoza'ya vardığımızda sabah saatleriydi.
Çıkış için son hazırlıkları yapmak, yol yorgunluğunu atmak ve birkaç arkadaşı görmek için burada bir iki gün kalmak niyetindeydik. Otobüs terminalindeki turist info'dan en yakın hostelin adresini aldık. Terminale çok yakın olan bu hostel pek temiz ve konforlu görünüyordu. Derhal yerleştik. İki gün boyunca dinlendik, Mendoza'yı gezdik. Şehir, Ankara Bahçelievler semtinin büyük ölçeklisi gibi bir yer. Hemen tüm yapılar tek veya iki katlı, kaldırım kenarlarına ortalama 10 metrede bir ağaç dikilmiş, yemyeşil bir kent. Yollar geniş ve fazla trafik yok. Dağda yiyeceğimiz yemeklik malzemelerin çoğunu buradaki süpermarketlerden temin ettik. Kaldığımız hostelin terası ise, serinleyen gecede cerveza'ların tadını daha iyi çıkartmamıza yardımcı oluyordu. Buralarda cerveza bira demek olup, litre ile satılmakta.
Turizm bakanlığının ofisinden tırmanış için gerekli izinlerimizi aldık. Aconcagua, "Parque Provincial Aconcagua" adlı bir milli parkın sınırları içerisinde yer alıyor ve parkın gerek organizasyonu gerekse parkta verilen servisler gerçekten çok iyi. Mendoza'daki arkadaşlarımızın yardımıyla, ocak yakıtı ve katır ayarlama işlerimizi de hallettik. Artık hazırdık. Parkın girişinin bulunduğu, Şili sınırı yakınındaki Puente del Inca'ya gitmek üzere otobüs biletlerimizi temin ettik. Aconcagua'ya tırmanmak için gelen, ancak izin almaları geciken, oda arkadaşlarımız Brezilya'lı dağcılarla vedalaşıp erken kalkmak üzere yattık
.
Dağa gidiyoruz  

15 Ocak 2001 Sabah 05.30 da kallktık.06.00 da Uspallata seyahatle yolculuğa başladık. Potrerillos ve Uspallata üzerinden 4 saat boyunca güney Antları izleyerek Puente del Inka'ya vardık. Saat 10 olmuştu. Yüksekliğimize (2700m) ve sert rüzgara rağmen hava yine de sıcaktı. Katırcılara, ana kampa götürmeleri için bir miktar eşya bıraktık. Katırları kiralayan firma bizi arabaları ile milli parkın girişine götürmek inceliğinde bulundu. Giriş kaydımızı yaptırdık. Milli park olanakları ve temizlik ve rotalar üzerine brifing aldık, ayrıca dolu getirmek üzere çöp torbaları ikram ediyorlar. Bu torbalar numaralı olup, tırmanış izninize işleniyor. Çöplerinizi geri çıkarttığınızı belgeleyemezseniz, 100$ ceza vermek zorunda kalıyorsunuz.

Confluencia ve ilk kamp
Yola koyulduk. Hava açık ve sıcak, uzaklarda Aconcagua'yı görmek mümkün. Laguna de Horcones gölünde göl, ördekler, biz ve Aconcagua fotorafları çektikten sonra yola devam ettik. Yol boyu, dönenlerle karşılaşıp, bazen de bir iki laf ediyorduk, aklimatizasyon problemleri yüzünden dönenlerin durumları gerçekten moral bozucuydu. Horcones nehrini ve kollarını takip eden patikadan ilerleyerek 4 saate 3300m deki ilk durağa, Confluencia kampına ulaştık.Hasan'ın ayakkabısı fena vuruyordu. Burada biraz dinlendik.Hasan ayaklarına pansuman yaptı. Kamp alanı dar ve oldukça da kalabalıktı. Saatin de henüz erken olmasını fırsat bilip mataraları doldurduk ve yola devam ettik. 3 saat boyunca düşük bir eğimle yükselen ve eski bir buzul vadisi olan Valle Ancho'da ilerledik. Aconcagua'nın ve etrafındaki beş binliklerin boyutları bizi büyülemişti. Mesafeler ve kütleler alıştığımızdan daha büyüktü. Hiçbir yürüyüş hesabı tutmuyordu. Zirveler kayalık fakat etekleri cok ince çarşak yada topraktı. Bu nedenle buzullardan gelen dereler çamur akıyordu. Confluencia'dan ayrıldığımızdan beri içilebilir su kaynağı göremedik ve sonunda vadinin ortasında çamurlu dereler arasında ilk kampımızı (3500m) attık. Derelerin çamurlu suyunu dinlendirdik, batikon ve klorla dezenfekte etmeye çalıştık. İshal olmayız inşallah deyip kullandık. Güneş saat 21 gibi batıyordu. Çok yorulmuştuk. Çadır sıcaktı, tulumlarsa -30 luk. Saat 22.00 da uyuduk.
Plaza de Mulas (ana kamp)

16 Ocak 2001 Saat 09.00 da uyandık, kahvaltı, hazırlık, 10.30 da yoldaydık. Çıktıktan yarım saat sonra ince bir temiz su akıntısı bulduk ve bildiğimiz bütün dezenfeksiyon yöntemlerini kullanarak suyu içilebilir yaptık. Dolu matara ile iyi hissediyor insan kendini. Dokuz saat boyunca muhtelif iniş çıkışlar, tozlu rüzgar,kuru sıcak ve bütün diğer zıtlıklarla uğraşarak 4300m deki ana kamp yeri olan Plaza de Mulas'a vardık. Boğazımız havadan dolayı kuru ve her yanımız toz toprak içinde, minik bir göletin kıyısına kamp attık.
Bu halimizle daha çok çöl geçmiş gibiydik.
Çok kalabalık, çok fazla uygarlık kalıntısı bulunan bir kamp yeri. Şarap, hamburger, telsiz antenleri, spagetti, akşam partileri, düşen buzul çığları, tozlu sert rüzgarlar, sürekli yön değiştiren tuvalet kokuları, dünyanın en yüksekteki oteli, metrelerce yükselen güney ve doğu duvarları...
Guardaparque (park korucuları) çadırına gidip kaydımızı yaptırdık, 24 saat sağlık hizmeti alabileceğimiz mediko çadırının yerini öğrendik. Katırcıdan eşyalarımızı aldık. Kampı dolaştık, yemek yedik. Ucuz ve değişik tadları olan paket etleri, bozulmasınlar diye ilk günlerde sarımsak ile birlikte yiyorduk. Bu yemekler sonrasında doğal olarak değişik kokuyorduk. Saat 22.15 gibi (bu sefer tulumlara girerek) uyuduk.

17 Ocak 2001 Öğlen olduğunda çadırdan çıkabildik. Ekabir olmak ilk kuralımızdı :) Bu günü hafif bir gezinti ve dinlenme günü yapmaya karar vermiştik. Karıncalar gibi sıralar halinde Nido de Condores'e çıkıp inen insanları izledik. Yaptıkları, dünkü yüklü yükselişimizden sonra hiçte cazip gelmedi.
Çıkış yapanların yanı sıra, trekking için gelen de çok.
Cuerno zirvesinin (5400m) güney sırtında bulunan buz kulvarlarına yöneldik. Sırtın altına kadar yaprak şeklinde, yüksekliği 40 ile 120cm arasında değişen buz çıkıntıları arasından zorlukla ilerledik. Bulunduğumuz yükseklik de bizi yavaşlatıyordu. Kazma ve krampon kullanarak ortalama 70 derece eğimli bir kulvarı bir saatte çıktık. 4800m de idik. Kampı seyrettik. Derken hava kapandı. İri kar taneleri rüzgarla hızlanıp yüzümüze vuruyor, canımızı yakıyordu. Rüzgar dondurucu olmaya başlamıştı. Bulut içindeydik. Kulvarı indikten sonra bir, bir buçuk metreye varan yaprak buz çıkıntıları arasından sıkıntılı bir yürüyüşle kampa vardık. Sürpriz; kurumaya astığımız çamaşırlarımız şimdi daha da ıslaktı. Akşamüstü, kampa 20 dakika uzaktakta bulunan oteli keşfe gittik. Akşam yemeği yedik ve yattık (çadırımızda).

18 Ocak 2001 Hafif bir kahvaltı, 3 lt sıvı, ilk yüksek kamp için kullanacağımız malzeme ve yiyeceğin bir kısmı ile Nido de Condores kervanına katıldık. 4300-5400m arasındaki bu patika çıkışını hergün birbirinden bağımsız onlarca tırmanıcı yapıyordu. Kimileri bizim gibi aklimatizasyon ve rota tanımak, kimileri trekking yapmak, kimileride kamp taşımak için yükseliyorlardı. 4 saatte 5200m Cambio de Penitentes'e vardık. Yanımızda getirdiğimiz malzemeleri uygun bir yere sakladıktan sonra, bir saat içerisinde Manso zirvesine (5370m) ulaştık. Zirveden yarım saat kadar yükselen insen guruplarını ve Aconcagua'yı izledik. Hava iyice soğuyup rüzgar sertleşince geri dönüşe başladık. İnişi hızlı yaptığımız için başımız ağrıdı. İyiki yanımıza asprin almışız. .Akşam, ton balıklı makarna yerken, bir yandan da durmak bilmeyen sıvı alma çabalarımıza devam ettik. Erkenden yattık.

19 Ocak 2001 Dinlenme günü. Saat 10 da uyandık. Güneşin altında uzun bir kahvaltı yaptık. Tulumlarımızı havalandırdık. Yukarıya çıkacak malzemeyi paylaştık. Geri dönerken kullanacaklarımızı, günlüğü 2 dolardan katır şirketine emanet ettik. Ürettiğimiz çöpü, imza karşılığı katırcılara verdik. Otele yürüdük, otel girişindeki terasta, havanında güzelliğinden faydalanarak akşamüstüne kadar güneşlenip kahve ile birlikte bisküvi yedik, bol bol gevezelik ederek buzulda yıkılan bir kütleyi ve insanları seyrettik.
Bazıları iş edinmiş, erişilebilecek en gelişmiş araçları kullanarak ana kamp seyahatleri yapıyorlar, çıkanları seyrediyorlar. Bunlar birbirlerini tanıyan ve neredeyse bir sosyete oluşturmuş, genellikle de burunlarından kıl aldırmayan avrupalı hatun kişiler.
Yarın kampı 5400m ye, Nido de Condores'e taşıyacağız. Aşçı Hasan menüsünün artıklarını dişimizden ayıklamaya çalışarak uyuyakaldık. Yarın zor olacak.