11 Ocak günü Ankara'dan
yola çıktık. İstanbul ve Paris aktarmalarını takiben Buenos Aires'e
vardık. 21 saat uçmak, hava alanlarında beklemek, uykusuzluk, saat farkı
ve okyanus üzerindeki fırtına bizi çok yormuştu.
O kadar çok tribulansa giriyorduk ki artık uçakta mı yoksa trende mi
yolculuk yaptığımızı karıştırmaya başladık. Bunun yanısıra içinde bulunduğumuz
gripal durum derinleşmiş, ikimiz de Buenos Aires'e vardığımızda perişan
hale gelmiştik. Uçaktan sersemlemiş bir halde indik. Pasaportları damgalattık.
Olanca yükümüzle hava alanının otoparkından kalkan belediye otobüslerini
beklemeye başladık. Bu kadar yük ile belediye otobüsüne binmek epey
ızdırap verici olacaktı. Nafiz bir türlü kafasını toplayıp hangi otobüse
bineceğimizi hatırlayamıyor, kimseyede soramıyordu. Sonunda 205 numaralı
otobüs binip Ezezia'nın merkezine, oradan banliyö treni ile merkez
garına ve son olarak da metro ile Independencia'ya, otobüs terminalinin
500
mt yakınına, ulaştık. Bu sırada saat 11 civarındaydı. Saat 20.30 için
Mendoza'ya gidecek otobüse bilet aldık. O saate kadar şehri gezdik.
Şehir, geniş meydan ve yolları, mimarlık dergilerinden fırlamış görünümdeki
binaları ile oldukça şık bir atmosfer oluşturuyordu. Eski ve yeni yapıların
birbirlerine kaynaştırılmasında gösterilen ustalık ise "vay be
" dedirtecek düzeydeydi. Birşeyler yedik. Ne yiyeceğimiz konusunda
derin derin düşündükten sonra çok orijinal bir karar verip, Burger King'de
hamburger yedik:) Karnımız doyunca uykumuz da geldi, şehir merkezindeki
parkta çimenler üzerinde uyuduk. Buradaki parklarda, çimenlere yatmak,
uyumak, şezlong atıp bikini ile güneşlenmek mümkün. Yaz sıcağı, uyku,
Nafiz'e zorla aldırdığım aspirin ve bira iyi gelmişti. Akşama kadar
kendimizi epeyce toparladık.
Mendoza'ya otobüs biletimiz "semi-cama" (yarı yataklı) türündendi. Bu
servislerde koltuk aralıkları oldukça geniş ve öndeki koltuğun arka
kısmındaki bir parçayı indirerek şezlong benzeri bir koltuğa sahip oluyorsunuz.
Ayrıca bu servis sıcak akşam yemeğnizi de ikram ediyor, neredeyse uçak
kadar konforlu. Yaklaşık 13 saat süren 1067 km lik yolculuğu da uyuyarak
geçirdik.
Mendoza |
Mendoza'ya
vardığımızda sabah saatleriydi.
Çıkış için son hazırlıkları yapmak, yol yorgunluğunu atmak ve
birkaç arkadaşı görmek için burada bir iki gün kalmak niyetindeydik.
Otobüs terminalindeki turist info'dan en yakın hostelin adresini
aldık. Terminale çok yakın olan bu hostel pek temiz ve konforlu
görünüyordu. Derhal yerleştik. İki gün boyunca dinlendik, Mendoza'yı
gezdik. Şehir, Ankara Bahçelievler semtinin büyük ölçeklisi gibi
bir yer. Hemen tüm yapılar tek veya iki katlı, kaldırım kenarlarına
ortalama 10 metrede bir ağaç dikilmiş, yemyeşil bir kent. Yollar
geniş ve fazla trafik yok. Dağda yiyeceğimiz yemeklik malzemelerin
çoğunu buradaki
süpermarketlerden temin ettik. Kaldığımız hostelin terası ise,
serinleyen gecede cerveza'ların tadını daha iyi çıkartmamıza yardımcı
oluyordu. Buralarda cerveza bira demek olup, litre ile satılmakta.
Turizm bakanlığının ofisinden tırmanış için gerekli izinlerimizi
aldık. Aconcagua, "Parque Provincial Aconcagua" adlı bir milli
parkın sınırları içerisinde yer alıyor ve parkın gerek organizasyonu
gerekse parkta verilen servisler gerçekten çok iyi. Mendoza'daki
arkadaşlarımızın yardımıyla, ocak yakıtı ve katır ayarlama işlerimizi
de hallettik. Artık hazırdık. Parkın girişinin bulunduğu, Şili
sınırı yakınındaki Puente del Inca'ya gitmek üzere otobüs biletlerimizi
temin ettik. Aconcagua'ya tırmanmak için gelen, ancak izin almaları
geciken, oda arkadaşlarımız Brezilya'lı dağcılarla vedalaşıp erken
kalkmak üzere yattık.
|
Dağa
gidiyoruz |
|
15 Ocak 2001
Sabah 05.30 da kallktık.06.00
da Uspallata seyahatle yolculuğa başladık. Potrerillos ve Uspallata
üzerinden 4 saat boyunca güney Antları izleyerek Puente del
Inka'ya vardık. Saat 10 olmuştu. Yüksekliğimize (2700m) ve sert
rüzgara rağmen hava yine de sıcaktı. Katırcılara, ana kampa
götürmeleri için bir miktar eşya bıraktık. Katırları kiralayan
firma bizi arabaları ile milli parkın girişine götürmek inceliğinde
bulundu. Giriş kaydımızı yaptırdık. Milli park olanakları ve
temizlik ve rotalar üzerine brifing aldık, ayrıca dolu getirmek
üzere çöp torbaları ikram ediyorlar. Bu torbalar numaralı olup,
tırmanış izninize işleniyor. Çöplerinizi geri çıkarttığınızı
belgeleyemezseniz, 100$ ceza vermek zorunda kalıyorsunuz.
|
Confluencia
ve ilk kamp |
Yola koyulduk.
Hava açık ve sıcak, uzaklarda Aconcagua'yı görmek mümkün. Laguna
de Horcones gölünde göl, ördekler, biz ve Aconcagua fotorafları
çektikten sonra yola devam ettik. Yol boyu, dönenlerle karşılaşıp,
bazen de bir iki laf ediyorduk, aklimatizasyon problemleri yüzünden
dönenlerin durumları gerçekten
moral bozucuydu. Horcones nehrini ve kollarını takip eden patikadan
ilerleyerek 4 saate 3300m deki ilk durağa, Confluencia kampına
ulaştık.Hasan'ın ayakkabısı fena vuruyordu. Burada biraz dinlendik.Hasan
ayaklarına pansuman yaptı. Kamp alanı dar ve oldukça da kalabalıktı.
Saatin de henüz erken olmasını fırsat bilip mataraları doldurduk
ve yola devam ettik. 3 saat boyunca düşük bir eğimle yükselen
ve eski bir buzul vadisi olan Valle Ancho'da ilerledik. Aconcagua'nın
ve etrafındaki beş binliklerin boyutları bizi büyülemişti. Mesafeler
ve kütleler alıştığımızdan daha
büyüktü. Hiçbir yürüyüş hesabı tutmuyordu. Zirveler kayalık fakat
etekleri cok ince çarşak yada topraktı. Bu nedenle buzullardan
gelen dereler çamur akıyordu. Confluencia'dan ayrıldığımızdan
beri içilebilir su kaynağı göremedik ve sonunda vadinin ortasında
çamurlu dereler arasında ilk kampımızı (3500m) attık. Derelerin
çamurlu suyunu dinlendirdik, batikon ve klorla dezenfekte etmeye
çalıştık. İshal olmayız inşallah deyip kullandık. Güneş saat 21
gibi batıyordu. Çok yorulmuştuk. Çadır sıcaktı, tulumlarsa -30
luk. Saat 22.00 da uyuduk. |
Plaza de Mulas (ana
kamp) |
16
Ocak 2001 Saat 09.00 da uyandık, kahvaltı, hazırlık, 10.30
da yoldaydık. Çıktıktan yarım saat sonra ince bir temiz
su akıntısı bulduk ve bildiğimiz bütün dezenfeksiyon yöntemlerini
kullanarak suyu içilebilir yaptık. Dolu matara ile iyi
hissediyor insan kendini. Dokuz
saat boyunca muhtelif iniş çıkışlar, tozlu rüzgar,kuru
sıcak ve bütün diğer zıtlıklarla uğraşarak 4300m deki
ana kamp yeri olan Plaza de Mulas'a vardık. Boğazımız
havadan dolayı kuru ve her yanımız toz toprak içinde,
minik bir göletin kıyısına kamp attık.
Bu halimizle daha çok çöl geçmiş gibiydik.
Çok kalabalık, çok fazla uygarlık kalıntısı bulunan bir
kamp yeri. Şarap, hamburger, telsiz antenleri, spagetti,
akşam partileri, düşen buzul çığları, tozlu sert rüzgarlar,
sürekli yön değiştiren
tuvalet kokuları, dünyanın en yüksekteki oteli, metrelerce
yükselen güney ve doğu duvarları...
Guardaparque (park korucuları) çadırına gidip kaydımızı
yaptırdık, 24 saat sağlık hizmeti alabileceğimiz mediko
çadırının yerini öğrendik. Katırcıdan eşyalarımızı aldık.
Kampı dolaştık, yemek yedik. Ucuz ve değişik tadları olan
paket etleri, bozulmasınlar diye ilk günlerde sarımsak
ile birlikte yiyorduk. Bu yemekler sonrasında doğal olarak
değişik kokuyorduk. Saat 22.15 gibi (bu sefer tulumlara
girerek) uyuduk.
17 Ocak 2001 Öğlen olduğunda çadırdan çıkabildik.
Ekabir olmak ilk kuralımızdı :) Bu günü hafif bir gezinti
ve dinlenme günü yapmaya karar vermiştik. Karıncalar gibi
sıralar halinde Nido de Condores'e çıkıp inen insanları
izledik. Yaptıkları, dünkü yüklü yükselişimizden sonra
hiçte cazip gelmedi.
Çıkış yapanların yanı sıra, trekking için gelen de çok.
Cuerno zirvesinin (5400m) güney sırtında bulunan buz kulvarlarına
yöneldik. Sırtın altına kadar yaprak şeklinde, yüksekliği
40 ile 120cm arasında değişen buz çıkıntıları arasından
zorlukla ilerledik. Bulunduğumuz yükseklik de bizi yavaşlatıyordu.
Kazma ve krampon kullanarak ortalama 70 derece eğimli
bir kulvarı bir saatte çıktık. 4800m de idik. Kampı seyrettik.
Derken hava kapandı. İri kar taneleri rüzgarla hızlanıp
yüzümüze vuruyor, canımızı yakıyordu. Rüzgar dondurucu
olmaya başlamıştı. Bulut içindeydik. Kulvarı indikten
sonra bir, bir buçuk metreye varan yaprak buz çıkıntıları
arasından sıkıntılı bir yürüyüşle kampa vardık. Sürpriz;
kurumaya astığımız çamaşırlarımız şimdi daha da ıslaktı.
Akşamüstü, kampa 20 dakika uzaktakta bulunan
oteli keşfe gittik. Akşam yemeği yedik ve yattık (çadırımızda).
18 Ocak 2001 Hafif bir kahvaltı, 3 lt sıvı, ilk
yüksek kamp için kullanacağımız malzeme ve yiyeceğin bir
kısmı ile Nido de Condores kervanına katıldık. 4300-5400m
arasındaki bu patika çıkışını hergün birbirinden bağımsız
onlarca tırmanıcı yapıyordu. Kimileri bizim gibi aklimatizasyon
ve rota tanımak, kimileri trekking yapmak, kimileride
kamp taşımak için yükseliyorlardı. 4 saatte 5200m Cambio
de Penitentes'e vardık. Yanımızda getirdiğimiz malzemeleri
uygun bir yere sakladıktan sonra, bir saat içerisinde
Manso zirvesine (5370m) ulaştık. Zirveden yarım saat kadar
yükselen insen guruplarını ve Aconcagua'yı izledik. Hava
iyice soğuyup rüzgar sertleşince geri dönüşe başladık.
İnişi hızlı yaptığımız için başımız ağrıdı. İyiki yanımıza
asprin almışız. .Akşam, ton balıklı makarna yerken, bir
yandan da durmak bilmeyen sıvı alma çabalarımıza devam
ettik. Erkenden yattık.
19 Ocak 2001 Dinlenme günü. Saat 10 da uyandık.
Güneşin
altında uzun bir kahvaltı yaptık. Tulumlarımızı havalandırdık.
Yukarıya çıkacak malzemeyi paylaştık. Geri dönerken kullanacaklarımızı,
günlüğü 2 dolardan katır şirketine emanet ettik. Ürettiğimiz
çöpü, imza karşılığı katırcılara verdik. Otele yürüdük,
otel girişindeki terasta, havanında güzelliğinden faydalanarak
akşamüstüne kadar güneşlenip kahve ile birlikte bisküvi
yedik, bol bol gevezelik ederek buzulda yıkılan bir kütleyi
ve insanları seyrettik.
Bazıları iş edinmiş, erişilebilecek en gelişmiş araçları
kullanarak ana kamp seyahatleri yapıyorlar, çıkanları
seyrediyorlar. Bunlar birbirlerini tanıyan ve neredeyse
bir sosyete oluşturmuş, genellikle de burunlarından kıl
aldırmayan avrupalı hatun kişiler.
Yarın kampı 5400m ye, Nido de Condores'e taşıyacağız.
Aşçı Hasan menüsünün artıklarını dişimizden ayıklamaya
çalışarak uyuyakaldık. Yarın zor olacak.
|
|
|
|