sağlık


YÜKSEK İRTİFA : hipoksik, hipobarik ortam
İnsan organizmasının yüksek irtifadaki fizyolojik ve patalojik davranışı
Dr.Umut BEKTAŞ

Sayfa 1/2

yüksek irtifada vücudumuzda neler oluyor


Yüksek irtifa hastalıklarından bahsetmeden önce, yüksek irtifa tanımına bir bakmakta yarar var.

Bir çok kaynakta da belirtildiği gibi yüksekliklerin derecelendirilmesi şöyledir:

- Yüksek İrtifa 2500 - 3500 metre
- Çok Yüksek İrtifa 3500 - 5500 metre
- Ekstrem Yüksek İrtifa 5500+ metre


Dünya üzerindeki yerleşimlerin büyük çoğunluğu, ortalama olarak 1500 metre altında yer alırlar. Bu yerleşimlerde ve 2500 metreye kadar, yükseklik nedeniyle kişiye problem yaratacak kadar çabuklukta vücutta bir takım değişiklikler olmaz, ya da adaptasyon mekanizmaları her türlü aktivitenin süratle üstesinden gelir.
Görece daha alçaktan yüksek irtifaya çıkış sırasında, vücudun karşılaşabileceği problemleri daha iyi anlamak, bunlardan sakınmak ya da zamanında gerekli uygun tedavileri yapabilmek için, yükseklere çıkıldıkça vücudumuzda ortaya çıkan ve gelişen olayların fizyolojik seyrini bilmekte yarar var. Yukarıda da değinildiği gibi, artan yüksekliklere vücudun adaptasyonu işlemine verilen isim "aklimatizasyon"dur.

Başta dağcılar olmak üzere yüksek irtifaya çıkan bir çok kişi, bunu insan bedeninin yüksekliğe uyumu olarak bilmektedir. Elbette bu doğrudur, ancak fizyolojik düzeydeki anlamını bilmek bir takım sorunları daha iyi kavramak ve çaresini bulmak açısından önemlidir. Bu aşamada aklimatizasyonu şöyle de tanımlayabiliriz: Vücudun artan yükseklikle birlikte azalan oksijen (O2) ve hava basıncına kendini ayarlama sürecidir. Bu göreceli olarak yavaş bir süreçtir. Genellikle bir kaç gün sürer. Ve ulaşılan her yeni yükseklikte devam eder durur. Doğal olarak bu sürecin tersine işlemesi de sözkonusudur ki buna da "deaklimatizasyon" diyoruz, bunu daha detaylı olarak bir başka yazıda incelemek daha doğru olacaktır.
Deniz seviyesinde, havadaki O2 konsantrasyonu % 21, barometrik basınç 760 mmHg'dır. Havadaki O2 kana, akciğerlerin en küçük fonksiyonel kısmı olan alveollerden geçer. Bu olay, "kapiller" denilen ve alveollerin çevresindeki kılcal damarlara, havanın, çapları giderek daralan solunum yolları ile taşınması ile gerçekleşir. Normalde O2, alveolden kılcal damarlara, yani kana doğru geçiş gösterir. Çünkü alveoldeki O2 basıncı burada kılcal damar içinde bulunan kandaki O2 basıncından daha yüksektir. Hava basıncı düştükçe, yani yükseklik arttıkça, O2'nin alveolden kana geçişi de azalır.
Yüksekliğin yanısıra, mevsimler ve ekvatordan olan uzaklık da hava basıncını etkiler. Soğuk mevsimlerde hava basıncı genel olarak daha düşüktür. Yine ekvatordan uzaklaştıkça hava basıncı giderek düşer. Örneğin, Everestin zirvesinde (8850 m) hava basıncı 253 mmHg civarındadır (27 derece kuzey). Eğer Everest, Mc Kinley dağı kadar kuzeyde (62 derece) olsaydı hava basıncı 222 mmHg civarında olacaktı ve muhtemelen de O2'siz çıkış imkansız olacaktı. Hava sıcaklığı ise hava basıncını direk olarak etkilemez.
Hipoksi (O2'nin az olduğu durum) yüksek irtifa hastalıklarının temel nedenidir ama tek başına hareket etmez. Hava basıncının düşük olması (hipobarik ortam) da oldukça önemlidir. Deneysel bir çalışmada, hipobarik (düşük hava basıncı) + hipoksik (düşük O2) ortamda, hipoksik (düşük O2 ) + normal hava basıncının olduğu ortamdakinden daha kötü Yüksek İrtifa Hastalığı (YİH) belirtileri olduğu gözlenmiştir. Hava sıcaklığı her 1000 m de 6.5 derece düşer. Buna bağlı olarak vücut ısısını korumak için daha fazla O2 harcanır. Aslında havadaki O2 konsantrasyonu aynı olmakla birlikte her solumada akciğerlere giren O2 molekül sayısı daha azdır. Bu durumda vücudun oksijenlenmesinin uygun şekilde devamı için daha sık ve derin soluma, hiperventilasyon gerçekleşir. Kandaki O2 ve karbondioksit (CO2) miktarındaki dalgalanmalar geceleri ortaya çıkan periyodik solunum dediğimiz bir tabloya neden olur (Bu ileride anlatılacak). Solunumla aşırı CO2 kaybına bağlı solunumsal alkaloz (vücut sıvılarındaki asit-baz dengesinin alkali maddeler tarafına kayması) ortaya çıkar. Ama 24 saat içinde böbrekten bikarbonat (HCO3) atılımının artması ile (günlük idrar miktarı artarak) vücut asit baz dengesi yeniden normale döner. Yükselme başlangıcında, değişen koşullar nedeniyle kandaki O2 miktarı düşük ve dehidratasyona (vücuttaki sıvı miktarının normalin altında olması) bağlı olarak kan hacmi azaldığı için, kandaki katakolamin (adrenalinin temel maddesi) miktarı artar. Bu da kalbin hızlanmasına, kan basıncı ve toplardamar basıncının artışına yol açar. Başlangıçta sabahları normalden % 20'den daha fazla artmış olan nabız sayısı (kalp atım sayısı) 1 hafta sonra normal değerine çok yaklaşır.
Yine hipoksi, akciğer atardamar basıncını ve beyin kan akımını artırır. Kanın O2 taşıma yeteneğini artırmak için süratle hemokonsantrasyon (kandaki hücrelerin artışı ile kanın yoğunluğunun artması) olur. Bu, doku hipoksisi nedeniyle artan eriropoetin isimli bir hormon sayesinde olur (eritropoetin 2 saatte, yeni kan hücreleri 4-5 günde ortaya çıkar). 2,3-Difosfogliserat denen bir madde miktarında da artış olur. Bu da O2'nin Hemoglobin'den (Hb) ayrılmasını kolaylaştırır (O2, kanda alyuvarlar içinde bulunan Hemoglobin denen bir maddeye bağlanarak taşınır). Böylece organ ya da dokuların O2'ye kavuşmasını kolaylaştırır. Ayrıca hipoksi, vücuttaki kılcal damarların geçirgenliğini artırararak dokulara sıvı kaçışına da neden olur (akciğer ve beyin ödemi-sıvı birikmesi'nin nedenlerinden birisi)

Aklimatizasyon sırasında gerçekleşen fizyolojik değişiklikleri aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.

1. Erken Değişiklikler:

  • Hiperventilasyon : Solunum sayı ve derinliğinin artması olayıdır. Mekanizmasına bakıldığında: Tırmanırken yükseklik arttıkça kana geçen O2 miktarı azalır. Boyun atardamarındaki (şahdamarı) basınca duyarlı alıcılar (reseptör, kemoreseptör), O2'nin kandaki kısmi basıncında olan düşüşü algılar ve solunumu uyararak hiperventilasyona yol açar. Bu durum, akciğerlerden solunum yoluyla su buharı olarak sıvı kaybının artmasına, kandaki O2 miktarının artmasına ve kandaki CO2 miktarının azalmasına yol açar. Ancak hiperventilasyon sonucu deniz seviyesindeki kan O2 düzeyine hiç bir zaman ulaşılmaz.
  • Sık ve kısa soluk alıp verme. Özellikle egzersiz sırasında görülür
  • İdrar miktarının artması. Kişi sık idrara çıkar. Geceleri en az 1-2 kez idrar yapma gereksinimi hissedilir. Eğer bu yoksa, ya yeterli sıvı alınmamıştır (dehidratasyon vardır) ya da yüksekliğe uyum sağlama iyi değildir. Hiperventilasyonla, normalden daha fazla atılan CO2'nin vücuttaki miktarı azalır. CO2, vücut asit-baz dengesinde, asit lehine çalışır. Bu azalmayla birlikte azalan asit miktarı, dengeyi alkali lehine bozar (solunumla olduğu için solunumsal-respiratuar alkaloz denir). Bunu telafi etmek için böbrekler HCO3 atımını artırır ki bu da alkali bir maddedir. Çok HCO3 ancak çok idrarla atılır ki bu da idrar miktarındaki artışın mekanizmasıdır. Bu adaptasyon mekanizması hiperventilasyon başladıktan 24-48 sonra devreye girer.
  • Kalp hızı artar. Bunun nedeni, kanla daha çok O2'nin taşınabilmesini sağlamaktır. Ne kadar çok kan pompalanırsa o kadar çok O2 taşınmış olur. Bu şekilde beyine kan gidişi de artar. Akciğerlerde kapillerler (kılcal damarlar) büzüşür, bu akciğere gelen kan akımına karşı direnç oluşturur ve akciğer atardamar basıncı artar. Bu tehlikeli boyutlara ulaşırsa damarlardan akciğer dokusuna sıvı kaçışına ve birikmesine neden olur (akciğer ödemi-pulmoner ödem ). Aklimatize olduktan sonra kalp hızı normale oldukça yakınlaşır (ekstrem yükseklikler hariç).

2. GeçDeğişiklikler:

  • Alyuvarlar (O2'yi taşıyan kan hücreleri) artar. Aklimatizasyon sürerken kemik iliği alyuvar yapımını artırır. Yeni kan hücreleri 4-5 gün sonra kanda ortaya çıkarlar. Amaç kanın O2 taşıma kapasitesini artırmaktır. Aklimatizasyonu sağlamış bir kişide deniz seviyesindeki normal değerden % 30-50 daha fazla alyuvar olabilir.
  • 2,3-difosfogliserat üretimi artar. O2'nin alyuvarlarla (yani hemoglobinle) çok sıkı birleşmesini engeller ve dokulara salınmasını kolaylaştırır.
  • Kapiller (kılcal damar) sayısı artar. Bunun nedenlerinden birisi, yine daha çok kan ile daha çok O2 taşıma çabasıdır. Fazla miktarda damarlara atılan kan, kılcal damar sayısı fazla olursa daha kolay taşınır. İkincisi de, O2'nin dokulara geçtiği yer kılcal damar ağı olduğundan, sayı ne kadar fazla ise geçirilen O2 miktarı da o oranda fazla olur.
Bu değişiklikler olurken, daha önce bahsedilen ve Periyodik Solunum dediğimiz bir solunum şekli de gelişebilir. Burada, uykuda iken önce solunum durur (bu olaya apne denir). Peşinden sık ve giderek derinliği artan solunum ortaya çıkar (hiperpne). Bu sırada solunum 5-15 sn durabilir. Kişi, boğulduğunu sanarak paniğe kapılabilir. Hatta, akciğer ödeminin başladığını bile düşünebilir. Hipoksik ortam nedeniyle vücuda gerekli aynı miktar O2'yi sağlamak amacıyla hiperventilasyon (sık ve derin soluma) gelişir. Bu şekilde akciğer yoluyla vücuttan aşırı CO2 atılır. Beyin sapında yeralan ve solunumu yöneten solunum merkezinin çalışmasını düzenleyen, kimi uyarıcı, kimi frenleyici bazı faktörler vardır. O2 azlığı ve CO2 fazlalığı uyaranlardandır. CO2'nin fazlalığı, O2 azlığına göre solunum merkezini daha çok uyarır. Uykuda solunum yavaşladığından ve vücuttaki CO2 düzeyi hiperventilasyona bağlı olarak azaldığından solunum merkezinin uyarılması aksar. Buna bağlı olarak periyodik solunum ortaya çıkar. Tedavisinde, (eğer kişiye sıkıntı veriyorsa) bir solunum uyaranı olan asetazolamid isimli bir ilaç (Türkiye'de Diazomid, Diamox isimleriyle satılıyor, 250 mg lık tablatleri var) 125 mg sabah, 125 mg akşam alınmak suretiyle kullanılır.
YÜKSEK İRTİFA HASTALIĞI (YİH) (High Altitude Illness-HAI)
Yüksek irtifaya çıktıktan kısa bir sonra, özellikle aklimatize olmayan/olamayan kişilerde gelişebilen, beyin ve akciğer fonksiyonlarını bozabilen hastalıklar grubu olarak tanımlanır.

Yüksek irtifa hastalığının ortaya çıkmasını, tırmanışın hızı, ulaşılan yükseklik, etkilenen kişinin uyuduğu yükseklik ve kişisel duyarlılık etkiler. Yüksek irtifa hastalıkları içinde;

1) Akut Dağ Hastalığı (Çabuk, erken gelişen) (ADH),
2) Yüksek İrtifa Beyin Ödemi (YİBÖ) ve
3) Yüksek İrtifa Akciğer Ödemi (YİAÖ) yer almaktadır.

50 yaş üstünde ADH, gençlere göre daha az görülmektedir. Çocuklardaki sıklık, erişkinlerle aynıdır. Akciğer ödemi kadınlarda daha az görülürken, ADH oranı aynıdır. Kişinin fiziksel antrenmanlılık durumunun YİH'a karşı önleyici bir özelliği yoktur. Bir takım hastalıkların olması da (kalp damar hastalığı, hipertansiyon, bronşit vb gibi akciğer hastalıkları, şeker hastalığı, hatta gebelik), YİH görülme olasılığını artırmazlar. Bazı insanların daha az yakalanması genetik ve çevresel faktörlerle açıklanabilir (hipoksiye-çevredeki ve dolayısıyla akciğerlerdeki O2'nin az olmasına dirençli olmaları).

YİH'i önlemek, uygun aklimatizasyon ve bazı uygulamalarla mümkün olabilir. Bunlar aşağıda sıralanmıştır.

1-Mümkünse 2500-3000 metrenin üzerine aniden çıkmayın (uçak ya da araba). Bu yükseklikten itibaren yürüyün. Eğer bu şekilde geldiyseniz ilk 24 saat aşırı egzersiz yapmayın ve daha fazla yükselmeyin.
2-3000 metrenin üzerinde tırmanış yaparken günde 300-600 metre civarında yükselin (uyuma yüksekliği olarak). Bir günde elbette 300-600 metreden daha fazla tırmanılabilir ama daha düşük irtifaya tekrar inmek ve orada uyumak kaydıyla. "Climb High Sleep Low" çok önemli bir prensiptir.
3-. Her 1000 metre tırmanış sonrası o yükseklikte fazladan 1 gün dinlenin ve uyuyun.
4-Orta şiddette YİH belirtileri varsa, belirtiler geçene kadar daha fazla yükselmeyin. Belirtiler şiddetleniyorsa mutlaka alçalın.
5-Grubunuzun da yeterli aklimatize olması tırmanışın başarısı ve güvenliğini etkileyecektir. Herkesin aklimatizasyon sürati ve niteliği değişik olabilir.
6-Yeterli sıvıyı mutlaka alın (hidrasyonunuz iyi olmalı). Yeterli aklimatizasyonda gerekli miktar sıvı alınması önemlidir. İdrar bol ve berrak olmalıdır.
7-Özellikle ilk günlerde herşeyin kolayını yapın. Aşırı efor harcamaktan kaçının. Hafif aktivite uyumaktan daha iyidir. Çünkü uykuda solunum yavaşladığı için (alınan O2 miktarı azalır) belirtiler şiddetlenebilir.
8-Sigara, alkol ve bazı ilaçlar (uyku hapları, sakinleştiriciler vb) solunumu baskıladıkları için kullanılmamalıdır.
9-Özellikle çok efor harcadğınız günlerde ve geceleri karbonhidrat ağırlıklı beslenmeye özen gösterin. Çünkü karbonhidratlar metabolize edilirken protein ve yağa göre daha az O2 harcanır. Ancak günlük kalori gereksiniminin tümü karbonhidratlardan sağlanamaz. İstirahat günlerinde protein ve yağlı gıdaları alın. Geceleri karbonhidratları tercih edin. Çünkü, protein ve yağdan zengin gıdalar ve geceleri azalan solunuma bağlı olarak yükseklik hastalığı riski artar.
10-Aklimatizasyon sürecini aşırı egzersiz, dehidratasyon (vücuttaki sıvı miktarının yetersiz olması), alkol ve depressan ilaçlar (Diazem gibi sakinleştiriciler) bozar...