Aklimatizasyon,
dokuların, azalmış oksijen basıncına uyum sağlamaya çalıştıkları
bir işlem sürecidir.
Bu alışma, diğer faktörlerin yanı sıra kişinin tırmanma hızına,
kaldığı yüksekliğe ve kişisel adaptasyon yetisine bağlıdır.
Kişi ne kadr hızla tırmanır ise o kadar fazla sorunla karşılaşması
kaçınılmazdır. Kademeli Aklimatizasyonlardan dolayı ortaya çıkan
semptomlar genellikle hafiftir ve hemen kaybolur. Birkaç hafta
ile birkaç aylık dönem sonunda 5000 - 6000 m yükseklikte bulunan
dağcılar daha fazla problem ile karşılaşmazlar. 6000 m üzerinde,
genel iyilik hali hızla bozulur. Fiziksel fonksiyon azalması ve
tıbbi problemlerin nedeni, düşük hava basıncına bağlı oksijen
yetersizliğidir. Örneğin 4800 metrede hava basıncı, doğal olarak
da parsiyel oksijen basıncı, deniz seviyesindekinin yarısı düzeyindedir.
Bu yükseklikdeki uykuda, arteriel oksijen saturasyonu %50 - 70
arasında, uyanık ve hareketsizken %80 dir. Uyum sağlanırken artan
solunum hızına bağlı doğal aklimatizasyon gerçekleşir.
Yükseklik hastalığının ciddiyeti, aklimatize olmamış dağcıların
tırmanış hızıyla bağlantılıdır. Her iki kişiden biri, bu hastalıkla
mücadele etmek zorundadır. Problemler, kişisel uyum sınırı aşıldıktan
sonra ilk belirtilerin görülmesini takiben 1 - 2 saat içerisinde
başlar, nefes alma zorluğu, baş dönmesi, baş ağrısı, sersemlik,
halsizlik, uykusuzluk, bulantı ve kusma. Bu şikayetler hafiftir
ve genellikle birkaç gün içerisinde kaybolur. Daha ciddi durumlar
ise;
Akciğer ödemi: 3000 m üzerinde gözükür, eğer vücut daha
fazla oksijen kullanabilmek için daha fazla kan pompalar, bu arada
dağcı dinlenmez, daha yükseğe tırmanmaya devam ederse sorunlar
başlar. Akciğer ödemi 2-4 günler arasında ortaya çıkar, büyük
efor harcanır yada yeni ve yüksek bir bölgeye alışmadan uyku uyunursa
ödem daha da artar. Kısa ve sık soluma, öksürük, kırmızı köpüklü
balgam görülür. Yardım edilmezse bir kaç saat içerisinde koma
ve ölümle sonuçlanır. Yirmibir yaş altındaki kişilerde bu probleme
daha sık rastlanır. Tanınması çok önemlidir. Tedavi; dinlenme,
oksijen verilmesi ve idrar atımını arttıran ajanlar verilmesidir.
Problemler artarsa, kesin olarak inişe geçilmelidir. İndikçe semptomların
kaybolduğu ve iyileşme olduğu çok sık görülmüştür.
Beyin ödemi: 4000 m üzerinde görülür ve başağrısıyla başlar.
Ödem sonucu kapalı bir yapıya sahip olan kafatasının genişleyememesi
nedeni ile beyin hasarı gelişir. Semptomlar; halusünasyon, oryantasyon
bozuklukları, garip davranışlar, uyku, koma hali ve sinir sistemi
anormallikleridir. Eğer beyin şişmeye devam ederse solunum merkezine
baskı sonucu solunum durması görülür.
Isı kaybı ve donma: Isı kaybı, özellikle oksijen
eksiliği de eklenirse pek çok probleme yol açar. Isı regülasyonu,
ısı üretimi ve kaybı arasında bir denge oluşturacak şekilde beyinde
gerçekleşir. Kulak, burun, el ve ayak parmaklarında yüzeysel donma
belirtileri ile başlar. Deri soluk renkli ve duyarsız hale gelir.
Sinir dokusunun diğer dokulardan hassas oluşu nedeniyle bu belirtiler
oluşmadan sinir uçları zedelenir. Isı kaybı devam ederse, vücudun
en çok ısı kaybeden bölgelerine olan kan akışı durur. Yükseldikçe
kanın kıvamı koyulaştığından soğuma daha da hızlanır. Donmada,
dokular gri-beyaz bir renk alır, ağrıya duyarsızlaşır. Kollar
ve bacaklar sıcak olduğundan ve kas tendonları henüz hasar görmediğinden
parmaklar oynatılabilir. Eğer basınca bağlı nekroz oluşmazsa dokular
bir süre zarar görmez. Donmuş dokuların çok özenli bir şekilde
tedavi edilmesi önemlidir. Hasta daha fazla efor harcamadan kampa
götürülmeli, sıvı dengesi ve vücut ısısı normale döndürülmeye
çalışılmalıdır. Sıkı giysi ve bandajlar çıkarılır, donan kısımlar
40C° civarında suya sokulur, bu yapılırken ağrı kesici verilmelidir.
Vücut ısısı 28C° altına düşerse, beyin, kalp, karaciğer ve
böbrek gibi organlarda fonksiyon kaybı gözükür, şok durumu gelişir,
kalp ritminde ölümcül bozukluklar oluşur. Pıhtılaşma ve elektrolit
denge bozuklukları da gözlenir. 25C° altında geri dönüşü olmayan
hasarlar oluşur. Bu durum ciddi hipotermidir. Eğer rüzgar ve nem
olaya eşlik ederse, donma noktası üzerindeki ısılarda da aynı
durum gerçekleşir.
Kar körlüğü: Ultraviyole ışınların göz yüzeyini yakması
ile oluşur. Başlangıçta şikayet yoktur, 6-12 saat içerisinde göz
kızarır, ağrı yapar ve 2-3 gün içerisinde körlük oluşur. Sebebi
ortamdaki ultraviyoledir ki bununda önemli bir kısmı kardan yansır.
Sis ve yeni yağmış kar olayı hızlandırır. Tedavisi için soğuk
kompres uygulanır ve göz kapatılarak bandajlanır.
Retinal
kanama: 5500 m üzerinde kişilerde %30-50 oranında küçük retinal
kanama odakları oluşur. Nedeninin retinada vasküler değişikliklere
yol açan hipoksi olduğu düşünülmektedir. Kan kıvamındaki artış
da olaya eklenir. Bu kanama odakları dinlenme olmaksızın birkaç
haftada iyileşir. Makula'da (sarı nokta) kanama olursa, görme
keskinliğinde azalmaya sebep olabilir.
Oryantasyon bozukluğu: Mental ve fiziksel bozukluklara
yol açar. Nedeni oksijen eksikliği, sıvı eksikliği, yetersiz beslenme,
soğuk ve yorgunluktur. Tedavi; daha alçak yerde dinlenme uykuda
oksijen verilmesi besin alınmasıdır.
|